Türkiye resim ve heykel sanatının çok önemli bir ismini, Ömer Uluç'u kaybettik. Haldun Dostoğlu ile Açık Dergi'de Ömer Uluç'u andık.
Dinlemek için:
İndirmek için: mp3, 16 Mb.
28 Ocak 2010 tarihinde Açık Radyo'da Açık Dergi'de yayınlanmıştır.
Okuduğu meslek inşaat mühendisliği. Ama ressamlıktan önce başka bir şey okuyan tek ressam değil. Ömer Uluç’u sadece bir ressam olarak tanımlıyamayız. O bir sanatçı, bir figür, bir estet. Sanat dünyasının nev-i şahsına münhasır dediğimiz insanları vardır ya, Ömer Uluç öyleydi. Böyle bir insanın kaybı sanat dünyası için son derece üzücü.
New York’ta oturuyor, gidiyor, geliyor, çeşitli şehirlerde çalışıyor. Nijerya, Meksika, Amerika, Londra… Dönüp dolaşıp Türkiye’ye geliyor ve Nuri İyem’in Tavanarası Ressamları grubuyla resim dünyasına dalıyor, sonra bir daha da çıkamıyor. O günden bu güne -1931 doğumlu olduğuna göre- yani 79 yaşına kadar, hatta son bir kaç ay öncesine kadar, sanatını genç tutabilen bir insandı. “Ben yaşlandım, köşeme çekileyim, az risk alayım” demeyi hiçbir zaman düşünmedi. Her zaman risk almayı seven bir sanatçıydı. Bu riskler her zaman olumlu sonuç vermeyebilir. Ama bu risklerin sonuçlarını da göze almayı tercih eden, farklı malzemeler, farklı durumlar, farklı ortamlar, farklı işler, resmin ötesinde de işler yapmayı seven, deneyen, kendisinde bu tazeliği hep zinde tutan da yine oydu. Ömer Uluç’u önemli kılan noktalardan biri bu diye düşünüyorum.
Bir ikinci önemli husus da şu: Ben size iki yüz metre öteden Ömer Uluç’un yaptığı bir işi göstersem, siz hemen Ömer Uluç dersiniz. İnsanın kendi üslûbunu, kendi ikonografisini yaratması önemli bir şeydir. Dolayısıyla Ömer Uluç kendi stilini, kendi özgünlüğünü yaratmış bir ressamdır. Bunu seversiniz, sevmezsiniz, herkes Ömer Uluç hayranı olmayabilir, ama şunu herkes söyleyebilir: “Bu bir Ömer Uluç!” Yaptığı iş, resim, heykel ya da başka bir şey olabilir, bu fark etmez; Ömer Uluç kendi dilini, ikonografisini, üslûbunu yaratmış bir sanatçı olarak karşımıza çıkar. Bu da dünyada sık rastlanan bir durum değildir.
İnsan bir şey bulur da ömrü boyunca, yetmiş dokuz yaşına kadar aynı şeyi yapar anlamına da gelmiyor bu. Daldan dala atlamış, tuvalin dışına çıkmış, tuvalin yüzeyini değiştirmiş, tuvalin malzemesini değiştirmiş, tekniğini değiştirmiş, farklı üslûp ve tekniklerde iş yapmış, sonra her şeyi bırakıp heykel yapmış… Ama bütün bunların altına bir çizgi çekip toplama yaparsak yine Ömer Uluç’u görürüz. Cam, pleksi ya da farklı bir malzeme gördüğünüzde Ömer Uluç imzasını da hemen anlıyorsunuz. Bunu yaratması zaten onun total dünyasında kendi estetik dilini, kendi ikonografiisindeki dilini yaratmaktaki başarısını gösteriyor bize.
Türk sanatı çok büyük bir ustasını kaybetti: Ahu Antmen: Radikal